Andrey Voznesenski Şiirleri Nelerdir, Selam Oza Şiiri Kime Aittir, Andrey Voznesenski Selam Oza Sözleri, Selam Oza Şiirini Kim Yazdı, Selam Oza, evde, geceleyin, Ya da uzakta bir yerde, neresi olursa olsun,, Havlarken köpekler,yalarken kendi göz yaşlarını, Senin soluğundur duyduğum ses, Selam Oza!
Selam Oza, evde, geceleyin
Ya da uzakta bir yerde, neresi olursa olsun,
Havlarken köpekler,yalarken kendi göz yaşlarını
Senin soluğundur duyduğum ses.
Selam Oza!
nasıl bilebilirdim, sinik ve gülünç
Bir kişi gibi, ürkerek giren bir göle,
Gerçekte korku olduğunu aşkın, söyle?
Selam Oza!
ne korkunç, bir başına düşünmek şimdi seni?
Daha da korkunç,bir başına değilsen oysa:
Şeytan öylesine doyumsuz bir güzellik vermiş ki sana.
Selam oza!
ey – insanlar, lokomotifler, mikroplar
Gerin kanatlarınızı elinizden geldiğince ona.
Harcatmam onun, dokundurtmam kılına.
Selam oza!
yaşam bir bitki değilse aslında,
Neden dilimliyor, parçalıyor insanlar onu
Selam oza!
Ne acı bu denli geç rastlamak sana
Ve böylesine erken ayrı kalmak sonunda.
karşıtlar getiriliyor bir araya
Bırak çekeyim kahrını ve acını kendime
Çünkü acılı kutbuyum mıknatısın ben,
Sense sevinçli. dilerim sonuna dek kalırsın öyle.
dilerim hiç bilmezsin ne denli hüzünlüyüm.
İnan, kendimle üzmeyeceğim seni.
İnan, ders olamayacak sana ölümüm.
İnan, yük olmayacağım sana yaşamımla.
selam oza, dilerim ışıl ışıl kalırsın hep
Bir sokak fenerinden sızan bir ışık gibi.
Suçlayamam bırakıp gittiğin için beni.
Şükür ki girdin yaşamıma.
selam oza!
Seni de vururlar bir gün ey acı
Uçuşup durduğun kanatlarından
Sazın, sözün, türkülerin tükenir
Ellerin koynunda kalakalırsın
şakaklarına kar yağıyor bilesin ey acı
Gül açan yüzlerimizde
Göğeriyor rengin senin de
biz seni
Tâ eskiden tanırız
Hani göğüslerimize taş olur inerdin
Avuçlarımızda hira dağıydın
Al atların tan yerine ayarlanmış yelelerinde
Akdeniz rüzgarlarına karışan sendin
biliyorum
Hiçbir tarih yazmayacak ve bir
Sır gibi kalacak yakılan kitaplarda
Göbek bağı anasından henüz çözülmemiş bebelerimize
Mitralyözlerin washingtondan ayarlandığını
seni de yakarlar bir gün ey acı
Bir taptuk kul gözlerinden vurursa
Parmakların eğri ağaç tutmaz
Çığlıkların çağlar aşar duymazsın
ve ben biliyorum
Örümceği, mağarayı, güvercini, asâyı
ve ibrahim in baltasını
Biliyorum
nereden başladı bu kesik dans
Ve bu dansa karşı afyonlanmış hecin yüzlü
İnsanlar kim?
kim kimin yanında
Kim kimin karşısında
meclis kürsüsünden konuşan bu adam kim
üsküdür kız lisesinde okuyan genç kız
Çantasında kimin fotoğrafını taşıyor
kadıköy vapurunda sigara tüttüren delikanlılar
Neden gülüyorlar ki
seni de vururlar bir gün ey acı
Filistin de sapan taşlı çocuklar
Dalın, kolun, fidelerin budanır
Kuru bir kütükle kalakalırsın
öyle bakmayın balkonlarınızdan
Fırat nehri ayrılık çıbanına tutuldu,
Damarlarımızı yırtıyor
Tuna nehri, onulmaz boşnak sızıları
Pompalıyor yüreğimize
pilevne türküleri ağıtlara dönüşürken,
Çeçenya da yiğitler
İnancın emeğin / ve aşk ın
Kılcal damarlarına ulanıp sustular...
ve ne bağdat tan
Ne şam dan
Ne mekke den
Ne diyarıbekir den
Ne istanbul dan
Ne buhara dan
Bunca telefon direğine rağmen kimse kimseyi
Duymuyor
seni de vururlar bir gün ey acı
Halepçe de soldurulmuş gül gibi
Bu sevdaya düşsen, sen de yanarsın
Suskun, sıcak, uzun yaz geceleri
ve siz
Ey analar,
Hani siz, gecelerinizi böler, çocuklarınıza ninniler
Söylerdiniz
hani siz, fatihler doğururdunuz...
gelin kızların giysileri kirletildi
Çocuklar hep yetim kaldı
elem yecidke yetimen feava
ve ben biliyorum
Ben biliyorum
İstanbul un
Bağdat ın
Diyarıbekir in
Mekke nin
Buhara nın
Birbirine nasıl bağlandığını, nasıl çözüldüğünü; sonra
Ey insan
Ey insanlık
Ayağa kalk
kolları ve bacakları budanmış delikanlıları
Boyunları gövdelerinden ayrılmış insanları
Gözleri uyur gibi kapanmış, kan pıhtıları içindeki bu
Çocukları
gelişmiş laboratuarlarınızda dikkatle inceleyin
Ve bir gün
Bu dünya
Gül bahçesine dönecek
bunu böyle bilin; ve
Unutmayın..
Yaşamak uğruna
Ölmek bu olsa gerek
Sevmek uğruna
Acı çekmek bu olsa gerek
Hayat uğruna
Savaşmak bu olsa gerek
Peki ya senin uğruna
Üzülmek niye?
Ve bir kadın, "Bize acıdan bahset" dedi.
Ve o cevap verdi:
"Acınız, anlayışınızı saklayan kabuğun kırılışıdır.
Nasıl bir meyvenin çekirdeği,
Kalbi güneş i görebilsin diye
Kabuğunu kırmak zorundaysa,
Siz de acıyı bilmelisiniz.
Ve eğer kalbinizi,
Yaşamınızın günlük mucizelerini
Hayranlıkla izlemek üzere açarsanız,
Acınızın, neşenizden hiç de
Daha az harikulade olmadığını göreceksiniz;
Ve kırlarınızın üstünden
Mevsimlerin geçişini kabul ettiğiniz gibi,
Aynı doğallıkla, kalbinizin mevsimlerini de
Onaylayacaksınız.
Ve kederinizin kışını da,
Pencerenizden huzur içinde seyredeceksiniz.
Acılarınızın çoğu sizin tarafınızdan seçilmiştir.
Acınız, aslında içinizdeki doktorun,
Hasta yanınızı iyileştirmek için
Sunduğu "acı" ilaçtır.
Doktorunuza güvenin
Ve verdiği ilacı sessizce ve sakince için;
Çünkü size sert ve haşin de gelse,
Onun elleri,
"Görülmeyen"in şefkatli elleri
Tarafından yönlendirilir.
Ve size ilacı sunduğu kadeh
Dudaklarınızı yaksa da,
O nun kutsal gözyaşlarıyla ıslanmış
Kilden yapılmıştır."
İnsanlarda tek sıcak kanun,
Üzümden şarap yapmaları,
Kömürden ateş yapmaları,
Öpücüklerden insan yapmalarıdır.
İnsanlarda tek zorlu kanun,
Savaşlara, yoksulluğa karşı
Kendilerini ayakta tutmaları,
Ölüme karşı yaşamalarıdır.
İnsanlarda tek güzel kanun,
Suyu ışık yapmaları,
Düşü gerçek yapmaları,
Düşmanı kardeş yapmalarıdır.
Hep var olan kanunlardır bunlar,
Bir çocukcağzın tâ yüreğinden başlar,
Yayılır, genişler, uzar gider
Tâ akla kadar.
Çeviren: A. Kadir
Bir erkek kardeşim olsa ölür bu bir mısır
sanatıdır diyerek elindeki ömür mecmualarını
şerbete batırırsa çekirdekli yaz mevsiminde
şüpheli;
Aşklar yaşayarak kalbi karıncalanan o kızıl
derili çocuğun toz dudağıyla zalim bir
meşgale edinircesine ellerini kavminin
büyüsünde seyrelttiği;
Kalacak ad: seçilmemiş ruhun orospuluğu, söylenirse,
biri kendi gözlerini ele verir. bir cildin
leoparları örgütlemesi
gibi kararsız başlarsa sanrı, sesinde
herkesi yenecek bir boğa görülür;
Ellerini açıklayarak geçirdi hayatını bir saniye
müsayedeyle her yerinden ayağa kalkmış
tebessümün boşluğunda diz çöküvermiş
pencere kenarlarıyla yalnızca az pişmiş
ölüleri ellerinden tutup cennetten
cehenneme karşıya geçiren;
Neden tozlanmaz birlikte terkedilmiş evlerdeki
pikaplar ve neden, kırıldığında bir 45 lik
plak, çığlık çığlığa kurumuş bir nehre iner
yüzlerce martı ve leylek;
Lacivertler ve bu ben!
Okul defterlerime
Sırama ağaçlara
Kumlar karlar üstüne
Yazarım adını
Okunmuş yapraklara
Bembeyaz sayfalara
Taş kan kağıt veya kül
Yazarım adını;
Yaldızlı tasvirlere
Toplara tüfeklere
Kralların tacına
Yazarım adını
Ormanlara ve çöle
Yuvalara çiğdeme
Çın çın çocuk sesime
Yazarım adını
En güzel gecelere
Günün ak ekmeğine
Nişanlı mevsimlere
Yazarım adını
Gök kırpıntılarına
Güneş küfü havuza
Ay dirisi göllere
Yazarım adını
Tarlalara ve ufka
Kuşların kanadına
Gölge değirmenine
Yazarım adını
Fecrin her soluğuna
Denize vapurlara
Azgın dağın üstüne
Yazarım adını
Bulutun yosununa
Kasırganın terine
Tatsız kaba yağmura
Yazarım adını
Parlayan şekillere
Renklerin çanlarına
Fizik gerçek üstüne
Yazarım adını
Uyanmış patikaya
Serilip giden yola
Hıncahınç meydanlara
Yazarım adını
Yanan lamba üstüne
Sönen lamba üstüne
Birleşmiş evlerime
Yazarım adını
İki parça meyvaya
Odama ve aynaya
Boş kabuk yatağıma
Yazarım adını
Obur köpekçiğime
Dimdik kulaklarına
Acemi pençesine
Yazarım adını
Kapımın eşiğine
Kabıma kacağıma
İçimdeki aleve
Yazarım adını
Camların oyununa
Uyanık dudaklara
Sükütun ötesine
Yazarım adını
Yıkılmış evlerime
Sönmüş fenerlerime
Derdimin duvarına
Yazarım adını
Arzu duymaz yokluğa
Çırçıplak yalnızlığa
Ölüm basamağına
Yazarım adını
Geri gelen sağlığa
Kaybolan tehlikeye
Hatırasız ümide
Yazarım adını
Bir tek sözün şevkiyle
Dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum
Seni haykırmaya
Özgürlük
Paul Eluard
M. C. Anday - O. V. Kanık
Yağmurda yürümek yüzünden oldu bütün bunlar
Islanmış kirpiklerinden başlayan gözlerindeki ışıltı
Hayatı anlamlı kılan halinden memnun bir işaretle
Şehre bir münadi geldiğinde açardı kendini ancak.
İçi kıpır kıpır olunca insan seviyor yağmuru elbet
Seviyor sevdiğiyle yürümüşse yağmurda eğer
Yalnız sokaklar alıp götürür kaygısız bir cesaretle
Sokak lambalarının cılız ışığı altında yürüyen
Ne ki kalbinin atışlarını raptedecek ne varsa
Sermest bir bakışla buluşturan hesapsız geceden.
Şehir dedim, havasını soluduğum, suyunu içtiğim
Sokaklarını arşınladığım hasretini çektiğim ey
Sevgiliyi bir çarpıntı olarak içime çökerten kaderim
Burada bir yağmurdan söz etmek az gelecek elbet
Elbet kızıl bir şafaktan çıkaracak başını güneş
Doğacak oradan başağın anası olan tohum.
Yüzünde bir masumiyet halkasının zikri varken
Göründüğünde zevalin olduğuydu vaktin adıydı
Adına kurban olunandı, kerbelaydı, acıydı, yalnızdı
Rabbinden alandı gücünü; gücünü bağışlayandı
Yıkılaydı saraylar, yıkılaydı gönüldeki korkular
Kanardı toprağın kanı; kanardı gönüldeki yaralar
Hüzün çökerdi yüzlerine hemen ağlaşırdı kadınlar
Kadınlar ki evet onlar bir çağı tutarlardı göğüslerinde
İnanan kadınlardı aşkı masumiyet cilvesinden çıkarıp
Apaçık sunarlardı semaya, yeryüzüne, alemin alnacına
Ki korku bile tutamaz olurdu erkekleri yere düşerken.
Bunu ızdırap veren bir edayla söylüyorum; üzgünüm
Başımda kavak yelleri estiğinde farkında olmadan
Şiir gibi bir kapıdan girerken hayli çetin bir işin
Üstesinden nasıl gelebilirim diye düşünmemiştim
Üzgünüm; isteyerek olmadı hırçın olduğum günler
Üzgünüm; aşkın kapısında beklemekten yoruldum.
Su bile vermediler ihanetlerini haykırdılar adeta
Toprağa düşen kan mübarek bir hayatın içinden
Öyle yazık oldu ki yazıldı bir defa gönül defterine
Artık kıyamete varır gene de dinmez bu gözyaşı
Bunu şehire dedim. Beni sakladığında gözlerinden
Gözyaşı olarak aktım da kimseler farkına varmadı
Şehirlerin anası bildi yalnızca çaresizliğimi
Yalnızca sığındığım yalnızlıkta kaldı hasretim.
Bunu aşkın yangınında gördüm ateşi gördüm
Dönüşü olamazdı artık çıkılmıştı yola bir defa
Burada aşk masum bir yakarıştan doğmuştur
Hüznün sadağında bekleyen öyle bir sabırdır ki
Arşı âlâya yükselmiştir lahuti inleyişleriyle
Ağlayan kimdir gönlü viran olan kim?
Kendini fenaya buladı da yok oldu sanki deryada
Cismi varken meydanda kendi bildi kendini
Erdi makamına ancak öyle buldu kendini
Ki anılsın kıyamete kadar ismi dünyada.
2 ekim 2006 – 23:14
Kuranda Vitiligo Tedavisi
1 lira nasıl yapılır?
1 limonla limonata nasıl yapılır?
1 kiloluk kavanoza salatalık turşusu nasıl yapılır?
1 kilo kuru kayısı reçeli nasıl yapılır?
1 kilo kıymadan köfte nasıl yapılır?
1 kilo kadayıf tatlısı nasıl yapılır?
1 kilo kestane şekeri nasıl yapılır?